4 Mart 2017 Cumartesi

Hızlı sürmek istediğimizde bize direnen fizyolojik limitlerimiz...

Not: Bu yazıyı 28 Haziran 2016 yılında BisikletForum'da paylaştım.

Uzun süreli tempo yapabilmenin altın anahtarı laktat eşiği antrenmanları yapmaktır diyoruz. Peki laktat eşiğini aştığımızda neden laktik asit birikiyor, aldığımız oksijen yetmiyor mu yoksa başka bir detay mı var?

Genel kanı, laktat eşik nabzımızı biraz aştığımızda -örneğin laktat eşiğimiz 170 bpm ise ve biz 175 bpm'de sürüyorsak- soluduğumuz oksijen yetmediğinden yağ yakamadığımızı, kaslarımızdaki ve kanımızdaki şekeri kullanmaya başladığımızı düşünüyoruz. Ancak bu doğru değil.

Dr. Andrew Coggan'ın ünlü antrenman bölgesi tablosuna bakalım:



Tabloya bakınca VO2max yani kullanabildiğimiz maksimum oksijen bölgesinin laktat bölgesinin bir ötesi olduğunu görüyoruz. Bu şu demek: Laktat sınırını aşsak bile oksijensiz kalmıyoruz. Başka bir sınır devreye giriyor. Buna metabolik limit deniyor.

Aslında iki limitimiz var: Biri kardiyovasküler limit (VO2max) diğeri metabolik limit.

Laktat eşiğini aştığımız zaman şöyle bir durum oluşuyor: Soluduğumuz oksijen kalp yoluyla damarlarımızdan kaslarımıza kadar iletiliyor. Ancak bünyemizin iletilen oksijeni işleyebileceği bir kapasitesi yoksa (örneğin mitokondri ekslikliği) en zayıf halka bizi sınırlıyor.

Özetle, uzun soluklu performans turlarında bizi engelleyen ve laktik asit oluşturan şey oksijen yetmezliği değil, bacaklarımızdaki metabolizmanın kapasitesidir.

Peki bu metabolizma nedir ve hangi çalışmalar bunlara katkı sağlar?



Tablo çok detaylı hepsini açıklamam zor. Bir kaç örnek vereyim:

Düzenli tempo intervalleri yaparsak bacak kaslarımızdaki glikojen depoları geliştiririz. Laktat eşiği antrenmanları yaparsak bacak kaslarımızdaki mitokondri enzimlerini ve laktat eşiğimizi geliştiririz (laktik asit birikimiyle baş etme yeteneği).

Tabloda en ilginç olanı nöro-kas gücü. Olağanüstü insanlarla ilgili belgeselleri merakla izlerim. Olağanüstü güçlü veya olağanüstü dayanıklı olan insanlarda arkada yatan şeyi öğrenmeye çalışırım. En çok dikkatimi çeken de bu insanlarda kas gücünden daha önemli olanın motor nöronlar ve bunların yönettiği sinirler olduğudur. Bir insanı inanılmaz güçlü kılan şey kas kütlesi değil (elbette yeterince gerekiyor) beynin motor kısmından giden sinyallerin kası sarmalayan sinirleri ne kadar iyi yönetebildiği (yani kas kütlesi içindeki sinirlerin ne kadar aktif ve akıllı rol aldığı). Bunun için öncelikle tam konsantrasyon müthiş önemli. Bir işi yapacağınız zaman onu kafada yapmak gerekiyor, başka hiçbir aksi düşüncenin devreye girmemesi gerekiyor. Ama asıl önemli olan bunun otomatik hale gelmiş olması, düşünmeden yapmak. Ve tabii ki, kası sarmalayan sinirlerin doğru anda doğru sinyalleri göndermesi. Hantal bir kasla mükemmel bir kas arasındaki fark böyle ortaya çıkıyor.

Aynakol mesafesi

Cervelo'nun "A New Spin on Crank Length" makalesinde, bir çok en üst seviye atletin Triatlon ve TT gibi zamana karşı yarışlard...